Ekim 25, 2009

Lazy Butterfly

Lazy butterfly napping on me
Dreaming of the sky and roly polys
Wake up, wake up, clouds are coming, clouds are coming
Wake up, wake up, rains are falling, rains are falling
Colors in my eye are staring at me
Anchor at my side as sweet as silver
Pleasure, pleasure, don't forget her, don't forget her
Love her, love her, I won't forget her, I won't forget her
Seashell fingernail scratching at me
Brown eyed lullaby singing at me
Come on, come on, try and catch me, try and catch me
Come on, come on, try and catch m, try and catch me
Cotton old cloud smoke I know he feels it
Rising from an oak because I feel it
He burn, he burn, mesmerizing, mesmerizing
He burn, he burn, hypnotizing, hypnotizing
Hopeful wise old worm in his temple
Digging in the dirt staying simple
Married, married, to the desert to the desert
Climbing, climbing, up a ladder up a ladder
Purple hummingbird in the meadow
Suckling at the flow of its shadow
See the day fit your fist in, fit your fist in
It's never too late, I'd like to think so, I'd like to think so
Knife stuck in her paw someone help her
Gather sticks and straw and build it shelter
Don't you, don't you, let her die yeah, let her die yeah

Helena Espvall & Masaki Batoh

TALIBAM! bamm bamm {Bant röportajı}

New York’lu ikili Talibam!

+ Bu isim nasıl size yapıştı, öğrenebilir miyiz?

MATT: 2001 yılında Amerika’nın Afganistan’ı bombaladığı ilk gün NY POST’ta yayımlanmış bir başlıktan geliyor ismimiz. Korkunç bir başlık ve dilin iğrenç bir kullanımıydı bu. Biz de bu ismi alarak anlamını ve çağrışımlarını değiştirmek istedik. Şimdi insanlar bu kelimeyi görünce bombalar yerine New York’ta müzik yapan iki tuhaf tipi düşünüyor.

KEVIN: NY POST muhafazakar zenginlerden Rupert Murdoch’a ait. Bir sonraki günün başlığı da “KABULLSEYE” idi. Basını ve anahtar kelimelerin damgaladıklarını eleştirmek bir kenara ismimiz aynı zamanda Amerika’nın dış ilişkilerine duyduğumuz nefreti de temsil ediyor.

+ Spontanlık müziğiniz için nerede duruyor? Ne kadarı spontan ve ne kadarı değil?
M: Bu turne için 35 şarkılık bir konser listemiz var. Ama bizim grubumuzun en keyifli tarafı her gece şarkıları farklı bir hisle ya da farklı bir tarzda çalabilmemizde yatıyor. Müzik keşif yapmak için çok elverişli. Böylece her gece aynı şeyi çalarak sıkılmıyoruz ve kendimizi sıkışmış hissetmiyoruz.

K: Plastik kompozisyonların engellerinin giriş ve çıkışlarının pazarlığını dilediğimiz gibi yapabiliyoruz. Talibam!, farklı gözüken prensip ve bağlamların plansız bir şekilde karışmasına işaret ediyor. Kendi bestelerimizi yeniden yorumladığımız, nasyonalist grup psikolojisinin sahteliğini eleştirdiğimiz, kendini geliştirme operasyonlarının sosyo politik ve çevresel ahlakını, alfa-insan teoristlerin kanunun kendiliğinden şartlanmış köleleri haline gelişini sorguladığımız bir şey.

+ Emprovizasyonun farklı şekil ve yöntemleri var. Enstrümanlarında çok iyi olan bir ikili olarak sizin emprovizasyon anlayışınızın cazibesinin arkasında ne yatıyor? Benimsediğiniz ve emproviazyonun nasıl yapılması gerektiğine dair kafanızda belirli fikir ve metodlar var mı?

M: Eğer seyirci önünde emprovizasyon yapacaksanız enstrümanınız hakkında bilgi sahibi olmanız şart. Böylece izleyiciyle doğrudan bağlantılar kurabilir ve müziği sadece kendi iç dünyanıza doğru bir keşif yolculuğu olmaktan kurtarabilirsiniz. Onu yatak odanızda yapmanız daha iyi olur. Ben insanların seyirci önünde eğlenmelerini izlemeyi seviyorum ve biz de bunu yapmaya çalışıyoruz.

K: Sanırım iyi bir emprovizasyon doğal olarak janr, bağlam ve stil olarak algılanan şeylerle örtüşür. Teknik icraların yeterli değişimi ve ileri yöntemler, bir timsahın ölü taklidi yapması misali yetiştirilmiş ve yetiştirilmemiş ses çıkışı kabiliyeti önemli. Bir diğer önemli şey de estetik fikrin sınırlarının dışında durmak, mümkün olan bir dolu fırsattan bihaber olarak tek bir yönteme takılıp kalmamak. Biz tarihsel süreçle kanıtlanmış bir yöntemle ya da seyircinin beklediği ve kabullendiği bir şekilde emprovizasyon yapmakla ilgilenmiyoruz. Grup ve seyirci aynı fikre sahip olunca müzik henüz konser başlamadan ölmüş oluyor. Usta müzisyenler tarafından icra edilebilir, ama biz evrensel grup cazibesiyle kişisel tatmini destekleme fikrini sevmiyoruz. Biz daha ziyade fikirlere sahip olmayan bir müziğin peşindeyiz. Ben bazen nefret ettiğim şeyler çalıyorum. Daha çok estetik bir disiplin, insanın bulduğu ve kabullendiği dersleri yok etmeye yönelik. Çok fazla müzik ve sanat insan duygularının kaygılarını vurguluyor. Ben birinin değerli fikirlerinin ötesindeki, dışarıdaki gerçeklikle kurduğu ilişkiyi gölgeleyen, kendini geliştirme ve senaryoyu kişiselleştirme adına olan sığ tuzakları yok etmek istiyorum.

+ Kendinizi yakın hissettiğiniz ve benzer perspektife sahip olduğunuza inandığınız müzisyenler, gruplar ve sahneler var mı?

M: Biz kocaman ve derin bir suda yüzen, birçok grupta birçok arkadaşı olan insanlarız. Ama yine de bizimle benzer şekilde çalışan insanlar bulmakta zorlanıyorum. Sevdiğimiz kişilerden bazıları: New York’tan Peter Evans, Cooper Moore, Up died sound, Zs, Child Abuse… Avrupa’dan Chops, Api Uiz, Headwar, Ovo, Vialka, But God Created Woman, Hiroshima Rocks Around.

K: Ben geniş çerçevede müzikal beceriye sahip olan ve bu sayede ses ve müziği o kadar da gerekli kılmayan yetenekli müzisyen ve bestekarlara ilgi duyuyorum. Kültürel anlamda farkındalığa sahip gruplarda çalışan, üzerlerine minik güzel kendiyle takıntılı programlar giymemeyi seçmiş, ikonlaşmış figürlerin damarlarını manipüle etmeyi bilen, popüler şarkı yazarları tarafından getirilmiş harmonik ve sahneye ait metodolojileri anlayan ve sorgulayan insanları seviyorum. Ben bir grupta olmanın ne anlama geldiğini sorgulayan grupları seviyorum. Sınırları zorlamayı sorgulayan, var oluşu öğrenilmiş olandan ziyade süreçte yatan gruplar ilgili çekiyor. Son zamanlarda sık sık Stockhausen’in 50’lerden kalma solo piyanosunu dinliyorum.

+ Eğlenmeyi seven bir grupsunuz. Müzikte şu an en sıkıcı bulduğunuz şeyler neler?

M: Ben bir minibüsle gelip tüm ekipmanı kirlanmış olan ve rock yıldızı gibi davranan ve kendini bir şey sanan grupları çok sıkıcı buluyorum. Ben müzikte bir drone ve ritimden daha fazlasını arıyorum. Özellikle de kolej eğitimli beyaz çocuklar tarafından icra ediliyorsa…

K: Sorgusuz sualsiz takılan grupları çok sıkıcı buluyoruz.

+ Plak şirketlerinden yayınlananlar dışında kendinizin albüm hazırladığı da oluyor. Hala kendi hazırladığınız albümler var mı? Yeni bir tane hazırlama planı var mı? Talibam!’ın ajandasında neler yazıyor?

M: Bu turne için yanımızda elle numaralandırılmış ve sınırlı sayıda üretilmiş üç CD’lik bir Live Talibam! setimiz var. Her CD 60 dakika ve içinde iki konser barındırıyor. Delirmek ve hayat boyu yetecek kadar Talibam! isteyenler için… New York’ta ve başka yerlerde yeni albüm kayıtları üzerinde de çalışacağız. Tabii turneden dönünce. Talibam! Hard Vibe Trio olarak saksafoncu Jon Irabagon ile ortak bir şeyler yapma planı ve “Talibam! goes to bed with Sam Kulik and discovers Atlantis” adı altında tromboncu Sam Kulik ile kayıt yapma planı var. İkili olarak da “Puff up the volume” ve “Corpse Riot” adlı iki parti albümü üzerinde çalışacağız.

K: Aynı zamanda tatiller için multimedya bir tiyatro gösterisi üzerinde çalışıyoruz. Bu senenin sonuna doğru yayınlanacak olan The Peeesseye + Talibam! CD’si var. Ocak ayı için bir Kaliforniya kış turnesi planlıyoruz ve Mart’ta da onuncu Avrupa turnemizi yapmaya hazırlanıyoruz. Nisan’da da bir Japonya turnesi olacak. Mayıs’ta ise yeniden bir Avrupa turnesi. Tüm bunlar olurken her ikimiz de farklı gruplarda çalıyor ve müsrif yaşam tarzları icra ediyoruz.

Ekim 24, 2009

Killer in Eyes


I

Suçlu zevkler
Beni deli ediyor
Başımı çeviriyorum
Başka bi köşeye
Gördüğüm ışıklar aynı
Aynı insanlar yine orada burada
Gülüşüyorlar sahte sahte
Ne bulduğumu bilmiyorum bu şehirde
Derimin altında bir şey akıyor ama

Hüzünlü baykuşlar hosteline dönüyorum
Saat epey ilerlemiş yine
Büyük umutlar düşüyor gökten sanki
Onları topluyorum
Cebimdeler

Silüetlerin yavaş yavaş kaybolduğu bir dünya burası
Niceleri köşede duran piyanoya dokunmuş
Niceleri makyajını sildirmiş yosmasının kıçına
Buğulu ışıkları geçiyorum
Geçen yılın yanıp sönen ışıkları yeni yılı bekliyor anlaşılan
Merdivenler pek dik geliyor yine
Zaten başım dönüyor

Kırmızı günlerden biri
İçerde dolapların kapakları açık
Her biri renkli renkli
Koyuyorum sarı olana üstümdekileri çıkartıp
Atıyorum kendimi yatağın birine
Kimbilir hangi cehennem yaşanmış dün geceden
Etraf darmadağınık
Sigara izmaritleri yatağın kenarında
Herneyse ne önemi var
Karasulara dalıcam gözümü kapadığım anda nasılsa

Artık duymak istemiyorum
Boğuk ağlama duvarlarını

II

Sabah buğulaştırmış camları
İpekten çiçekler kadıfe bordo
Buz tutmuşlar
Gözlerim aralanıyor
Kayıp şehre güneş doğuyor anlaşılan
‘cehennemin dibini boyla seni piç’diye bir isyan
Aşağıdan ağlamaklı bir hatun geçiyor
Güzel bir sabah değil doğru
Birkaç saat uyumak yine de iyi gelmiş ama
Sessizce izliyorum pencereden şehri
O da sessiz
Kurt kuzu uykuya dalmış sarılarak elbette
Biliyorum
Dar bir sokak
Ama baldır bacak gözüküyor İstanbul
Güzelsin...
İçinde aşk,ayrılık,acı...
Sabaha her şey güzel her şey yine umut vaat eden
Gecelerin şeytanlığına bir örtü örtmüş olsan gerek
Üşümezler...


OLD MAN

Old man look at my life,
I'm a lot like you were.
Old man look at my life,
I'm a lot like you were.

Old man look at my life,
Twenty four
and there's so much more
Live alone in a paradise
That makes me think of two.

Love lost, such a cost,
Give me things
that don't get lost.
Like a coin that won't get tossed
Rolling home to you.

Old man take a look at my life
I'm a lot like you
I need someone to love me
the whole day through
Ah, one look in my eyes
and you can tell that's true.

Lullabies, look in your eyes,
Run around the same old town.
Doesn't mean that much to me
To mean that much to you.

I've been first and last
Look at how the time goes past.
But I'm all alone at last.
Rolling home to you.

Old man take a look at my life
I'm a lot like you
I need someone to love me
the whole day through
Ah, one look in my eyes
and you can tell that's true.

Old man look at my life,
I'm a lot like you were.
Old man look at my life,
I'm a lot like you were.

Bulvar Prensi Ölüyorum


Alkolizmden öldü
Nasırlı sinekler bulvarı prensi
Yaşamak istediğini biliyordum
Fikirler var

Kimse
İstediği gibi olamaz tabi
Koşulsuz dünyalarda

Yapraklar döküldü yazın ortasında
Son nefesi içine çekene kadardı rüyası
Yine de gözlerini devirmedi
Gelenleri selamlıyordu
Uzaktaydım
İzledim düşüşünü prensin
Bulutların arasındaki ışıklar onu alana kadar
Benimle konuşmadı

Geceleri sigarasını yakıp
Kanepenin altına yuvarladığı şarap şişesini çıkarırdı
Yamuk ağzıyla şiirler savururdu
Arada bir tebessüm ederdim

Bir daha dönmeyecek
Ölü melekleri çaldı kapısını

Çilek kamyonlarının önünden geçtiğini anımsadım
Bir kez daha
Sanırım bu sondu
Kokularını çektim içime
Gözlerimi kapadıkça bulutlaşıyordu yüzü
Siyah bulutlar grileşiyordu sonra pembeleşiyorlardı

Kapısını çalacağım o insan
Kalp ağrısından öldü
Kırık kalbi son kez yanımda attı
Nice amerikan rüyalarımız vardı
Konuşacak yüzlerce basit şey

Dönüyorum geri
Kapıyı çekiyorum
Anahtarlarını içeride bırakıyorum
Prens
Artık seni yalnız bırakıyorum

Yanılıyor her şey
Geleceği siliyorum
Utanç verici değil mi?
Ölümünü izledim
Ve
Her şeyi olduğu gibi terkediyorum

Siyahlar grileşmekten vazgeçiyor
Düzülmüş bir üzücü hikayeye boğuyor başlangıçları

Saçın başın dağınık
Yatağında
Derin derin...

Son bir kez elimi tutmanı istemiştim oysaki prens
‘Masumiyeti kaldırmayan bir yüzün var’ dedin.
Siliyorum şimdilerde grileri
Derin çizgilerim daha çok belli oluyor

Yeni zorbalar geçer artık
Bizim öğrendiğimiz o
Zor dersi
Öğrenmek zorunda olan
Ölüm profesörleri
Görkemli
Ve
Sıcak dudaklarıyla öperek karşılar

Kolay olmayacak artık hiçbir şey
Hani ürküyordum ya cesaretinden bulvar prensi
Yavaş yavaş
Gerilediğini hissediyorum hayatımdan

Sabaha karşı beni
Kollarına çektiğini biliyorum
Ölüyorum...