Ekim 30, 2010

Güya

El ele tutuşmuşuk
iki küçük çocukmuşuk
Kışmış hava
mışıl mışıl üşümekten...
Başıbüyük'te
bir bektaşın dibine
diz dize oturmuşuk
birbirimize sokulmuşuk
İki küçük çocukmuşuk
birimiz VE
birimiz VEYA
güya bir rüyaymış,
bu rüya.

kuzgunun yavrusu, Can Yücel.

Ekim 28, 2010

Fotoğraflar konuşmaz ama anlatır - II

         Sessizce yürüdük.
         Rüzgar çıplak ağaçların üzerinden kalkıyor,
         Bize doğru alçalarak bir kez daha 
         Aşkın gizemini ve gücünü gösteriyordu.
         

  ' Aşk şairlerinin birçoğunun yazdıklarıyla aşkı yaşadığını ya da yaşadığı aşkı gerçekten ellerinden kaçırdıktan sonra yazmaya başladıklarını hatta yataklarında en acı ölümü beklerken bile sadece kendileriyle baş başa kalarak yaşadıkları hüznü, sevdiğine kavuşamamanın kederini yaşamanın kendilerine göre aşkın tatmin edici sonu diye tanımladıklarını biliyor muydun? '


Genç Neil hep heyecanlıydı, şimdi ise kadının sesini duymaktan oldukça mutlu, dediğinden bir çıkarım yapmadan yüzüne bakarken karşısındaki bu büyülü kadınında onun yüzüne dikkatlice bakmasından dolayı oldukça içten ama bir o kadar da endişeliydi.Kadın, white russianı diplerken hafifçe sırıttı.
   ' Sıcak bir duşun altına girdiğimde, bedenimdeki üzgünlüğü hep en uzun ve somurtkan halinden arınarak yüzüme vururum. Düşüncelerden tekrar düşünerek arınmak için en müsait yerim küvetim. Ama nedense geçtiğim bütün yolları, hayatları düşünmeden de edemiyorum orada. Bir tek ben miyim böyle yaşayan, bilemiyorum ama aşk şairlerini de nedense hep masa başındayken sorgulamışımdır. Yalanları ticarete dökmek böyle bir şey midir genellikle sorar dururum kendime. Ya da bu kadar acınası hikayeleri nasıl da yuttururlar acıların felsefesi diye millete? Varlığıma anlamsızlık katıyor hepsi.'
Bir white russian daha söyledi. Hızlı içilen içkiler, gerisi gelen hikayeler ve çevredeki insan topluluğuna aldırmadan çekilen başıboş bir yalnızlık. Herkes kendi dünyasında yalnız, bir başına değil midir zaten?
Şu dakikaya kadar milyonlarca fotoğrafını çekmişti kadının, Neil kafasında. Arkadaşça yaklaşımlarda bulunan iki insan, iki cinsiyet, birbirini çeken çıplak fikirler ve ortak kararlar, hoş içkiler... Şimdi ikisi de barın arkasında duran tabloya dikiyorlardı gözlerini. Hangisinin boş olduğu veya ne çıkarımda bulundukları önemsiz tablodan. Birbirlerine ısındıkları besbelliydi. Kadın ayağa kalktı, saat oldukça geç. 
  'Bana baktığında ne görüyorsun bilmiyorum ama şimdilik kendine saklamanı istiyorum senden.Sadece işlerinin dışında bundan sonra neler yapabileceğini yakından görmek isterim. Bu arada Angela Quarte sadece yazar kimliğimdir. Beni Bianca olarak tanımanı isterim.Memnun oldum Neil. Görüşmek üzere' gülümsemesi samimi.
  'Seni bırakabilirim istersen evine.'
  'Teşekkür ederim taksiye binebilirim.Hazırlamam gereken bir kapak ve önsöz var.Aslında ikisi de toplayınca büyük bir kitaptan fazlası. Ama şansımı deneyebilirim değil mi? İyi geceler.'  Güzel bir tokalaşma. İçten bir gülüş ve yine nedense yüzüne yerleşmiş olan o acıyı gördüm.
  Bunun bir başlangıç mı olacağını, sadece hayatımdaki ufak çimdiklemelerden birisinin mi olduğunu yoksa bitişlerin en büyüğünün sadece bir önsözünü mü yazmış olabileceğini kestiremiyordum. Ama onun fotoğraflarının hepsini giderken aklımın bir köşesinde gezdiriyordum bedenimle beraber. Birçok insan çekmiştim şimdiye kadar, hiç birini zihnimde bu kadar uzun süre taşıdığımı hatırlamıyorum.
  

  Günlerden Pazar.Bianca'yla olan güzel sohbetimizin üzerinden iki hafta geçti. Acaba ne yapıyor diye düşünmeden edemiyorum.Onu bulmak çok zor olmazdı. Şirket, bağlantısı olan insanlarla hep bir mail adresi ya da posta adresi isterdi ya da ulaşabilecekleri bir telefon numarası herneyse... Sonuçta gitmeden önce hayatını merak ettiğini, yeni gelişmelerle ilgileneceğini ima etmişti ama ne kadar tutarlı olduğunu bilmiyordu söylediklerinde. Henüz bu kadını tanımıyordu ama elbette herkes bir gün tanıyacaktır dikkatini dağıtan o insanı, bulduğunu zannettiği, diğer bir yarısını tamamlayabileceğini düşündüğü...
Yola çıkmaya karar verdi Neil o Pazar. Karısının alışverişsel istekleri vardı ayrıca güzel filmler seçip evde izleyeceklerdi birlikte.Ama ne kadar zamandır kendi başına kalamamıştı... Kapalı kapıları olan bir cehenneme dönüşmek üzere olan hayatına bir renk, bir zevk, bir tat katmak Bianca'nın da dediği gibi ilk hep onun elindeydi. Gördüğü rüyaları gerçeğe çevirebileceği dünyalar vardı. Kimi zaman boş bir sokak bile işini görürdü. Fotoğrafçılığı hep başıboş sokaklar için, geleceğe terkedilmiş eserler için, çeşit çeşit duyguyu barındıran yüzler için istememiş miydi,onlar gerçeklerdi ve gerçekleri insanların yüzüne vurmak daha bir gerçeklikti, yapabilirdi. Boş vakitlerini mesleğini sevmeye ayırabilirdi hiç değilse. Mesleğine, bu ufacık zaman dilimlerinde kendine kattığı bu zevkten ötürü minnettarlık duyuyordu. Bütün gün caddeden caddeye geçti, yaprakları, ağaçları, eski cadillacları, küçük küçük 2. el dükkanlarını, çekinmeden yakınlaşıp saniyelerce önünde donup kaldığı insanların ona ister istemez sırıtan yüzlerini çekti... Mutluydu ve gittikçe kendini mutlu hissediyordu.Özgür hissediyordu aslında. Objektifini yakınlaştırdı birdenbire kocaman kahverengi bir panço, yukarıya kaldırdı Bianca'nın acılı ama gülümsemesiyle değişken olan ifadelerine rastlayıverdi. Kadın ona doğru hızlı adımlarla geliyordu,gözünü makineden çekip eliyle durmasını işaret etti ona birinci, ikinci ve üçüncü fotoğraflar, bir tane de yürürken... Bu sıradan bir pazar günü olarak sadece güzel bir gün değerlendirmesiydi iki insan için de.. Tabi Bianca bir yazardı ve ilgilenmesi gereken kitapları, duyguları ve izlenimleri vardı. Bu hayata kıyasla pek bir özgürce yaşıyordu.Bekardı bildiği kadarıyla düşününce ev de kendine göre bir düzen içindeydi herhalde.Ve işini istediği şekilde yapıyordu kadın. Kalkıyordu, kahvaltısını ediyordu, kahvesini içerken işe koyuluyordu belki ya da pencerenin önünde mi ya da boş bir bankta otururken? Değişikti,ah keşke benimki de bu şekilde olabilse diye düşündü. O senenin Pulitzer ve Goncourt ödül törenlerine de katılmıştı kadın. Kitaplarının yayınlanmasıyla değişken hayatına ideal fikirleriyle ünlü düşünür ve yazarları da eklemeyi istiyordu büyük ihtimalle.Yeraltının aklına hiç gelmeyeceği sabıkalı isimlerinden de birkaç tane arkadaşı olmuştu. Eğlenceli bir kadındı, Bianca.
Neil bazen dalıp düşünmeden edemiyor o günleri. 'Hayatın ne zaman ve kiminle seni büyüteceğini bilemezsin. Ben otuz birimdeydim.Yaşlılıkla gençlik çizgisini ayırt edebildiğim güzel kıvamlar.Yaşlı değilim, gençte değilim ama ruhum yaşlandı.Edindiğimiz tecrübeler, hepimizi farklı yerlere sürüklüyor.Bazen istemediğimiz tecrübelerimiz oluyor. Hafızamızdan silmemiz olanaksız oluyorsa da bir tek ben miyim bunları yaşayan diye oturup düşünüyorsun. Ve hiç bitmeyecek acılarını az da olsa durduruyorsun çünkü her bir acı dünyamızı sevme özelliğimizden bir parça götürüyor. Ondan uzaklaştırıyor.'
  Bianca, bir zamanlarımın güzel kadını ' Senin bana ulaşacağını düşünüyordum ama aklımdan çıkmadın. Düşünmek, insanı düşündüğüne getirirmiş.' bu sefer yanağıma ufak bir öpücük konduruyordu tokalaşmadan sonra.
'Seni hayallerinin tam ortasında yakalamak hoşuma gitti Neil. Bu fikri hemen yürürlüğe koyduğun için güzel bir kahve hakettin sanırım!' yine güzel tebessümüyle.Beni köşedeki kafeye sürükledi. Gitmek istiyordum hep onunla kafeye, bara, sokağa her nereye sürüklerse peşinden gitmek istiyordum.Ondan ve onun anlattıklarından hoşlanmaya başlamıştım.Karımdan ve ofistekilerden gizlediğim ufak bir defterim vardı.O neler yapmam gerektiğini söylüyordu, uygulamaya geçiriyordum bende.İçimde artık saklanmaktan vazgeçen duygularımın hepsini bir bir döküyordum deftere.Telefonunu vermişti ve o uzun bakışlarıyla acılı surat ifadesi yine karışık yüzünde.Yüzlerce fotoğrafını çekmiştim ekledikçe ekliyordum zihnime onu...Hoşuma gidiyordu.Bianca, içimde bir yer ediniyordu sanki her geçen gün.Konuştuk, yürüdük evinin önüne kadar. Kahve, fotoğraflar,sinema, işten uzak bir ortam ve yanımdaki güzel bir kadın ve benim gittikçe değişen duygularım...
Bianca gülümsedi ve iki gün sonra ünlü bir Blues müzisyeninin şehre geleceğini ve bir programım yoksa ona katılmamı istediğini söyledi.' İki biletim var ve birini seninle paylaşmak hoşuma giderdi?''
Gülmek kırmızı bisikletin, kitapların, el ele yürüyen aşıkların,zahirin, sarı rengin,barlar sokağının, annemin, bütün güzel insanların suratlarına yakıştığı gibiydi onda.Tümüydü ve beni oldukça etkiliyordu.



   Çok fazla hissetmezsiniz böyle; aşk bazen ellerinize dokunur hafifçe, yüzünüze gülümser, gözlerinizin içine bakar.Dalıp gidersiniz, konuşmalar bakışlara, bakışlar sevişmelere dönüşür ve aniden başlar işte... Ne olduğunu anlamadan da bazen çeker ellerini ellerinizden, arkasından bakarsınız, sıcaklığına dokunamamak öyle acı verir ki; zaten en uzun zaman dediğiniz odur, onu kaybetmek.

Ekim 17, 2010

Fotoğraflar konuşmaz ama anlatır - I

   


         Fotoğraflar konuşmaz ama anlatır.
         Düşünüpte yazamadığınız birçok konu gibi
  
  Bağdaştıracağım iki konu var bununla ilgili. Birincisi kendimize oluşturduğumuz gezegenlerimizde anne rahmindeki gibi ya tek kişilik ya da bazen artış gösteren, birkaç kişilik yerler bulunabilir. İkincisi ise bu kıç kadar yerlerde yazmak göründüğü kadar çok da çaba sarfettirmez zaten her günümüzü bilinmeyen sayfalara, orada burada uçuşan gizemli defterlere yazmıyor muyuz?
  Aklıma her şey birkaç gece önce gördüğüm o fotoğrafçıdan düştü sanırım. Şu anda bir bakıyorum ki yazıyorum hafızamda kalanlar ne olduysa Neil'e ve hikayesine dair.
  'Ne karanlık fotoğraflar gördüm ben zamanında hayalsiz, ayakkabısız, tebessümleri olmayan, hayatın getirisi olan şu yapmacıklıktan kurtulamayan bir ton simyasız adam,kadın...
İçiyorum şimdi çünkü, bu artık şimdiki benim. Bunu olmayı istedim. Pazartesileri işe gitmek üzere evden çıkan, cuma klasik yedi gibi evinde, yemek masasının arkasında oturan bir adamdım birkaç yıla kadar. Karımın benden gün geçtikçe nefret etmesi dışında hayatımda hiçbir değişikliğe uğramayan bir adamdım. Yaşlanıyor, isteklerimin insanların isteklerinden farklı, hayata yeni başlamış gencecik bedenler gibi olmasını diliyordum günler geçtikçe. Keşkelerim artıyordu. Para kazanmam gerekliydi daha çok ve daha çok ve daha...Arada bir geç gelmelerim ve şirkette artan yetkimle oluşan yeni sarışın kitlemi etrafımda toplayıp küçük beyinlerinde biraz laf salatası yaparak kafamda kurduğum fantezilerim dışında bir maceram olmuyordu pek.Günleri kovalayan günler ve ardından yeni bir gün daha yaşadım. Oldukça değişikti bu sıradanlığıma bakılırsa... İş yemeğimiz vardı ve koordinatörümüz ünlü bir yazar olduğunu söylediği hoş bir bayanı masamıza konuk etmişti. Genç değildi çok, belki de orta yaşlara yakın demeli. Adını hatırlamak istemeyenlerdenim. Uzun uzun bakmalarımdan sonra hiç elde edemeyeceğim bir kadın gibi görüyordum onu ama bu kadın maceralardan uzak, şiddetli baş ağrıları yaratabilecek bir güç oluşturuyordu kafamda. Değişik bir çekiciliği vardı. Kimi zaman saf güzel bir yüz yakalıyordunuz fotoğraflarında, kimi zaman yaşanmış yoğun acılar, bazen kazanılmış zor olan başarılar ve insanların üzerinde kurduğu pislik düşüncelerini ve zaaflarını... Uzunca bakmıştım aslında dalıp gitmiştim, ona bakarken bunları görüyordum. Zihnim fotoğraflarını çıkardı ve daha çok merak ettim. Yakından yüzüne dokunabilmeyi, incelemeyi, onunla konuşmayı istiyordum. Belki de içimde sıkışmış ve sabırla bekleyen bu sıradanlığı çözüp bir kenara atmak için birini arıyordum ve bu kişi oydu. Beni başka yerlere sürükleyecek birine ihtiyacım vardı yıllardır. Zihnimi gezintiye çıkaracak...
  Yemekten sonra herkes dağılıyordu. Kendimi tanıttım ona yakından. Barda oturacağımı isterse sohbete orada benimle devam edebileceğini söyledim. Kabul etti ve oturduk. Her ikimize de duble White russian..Yazdıklarını okuyacağımı, anlattıklarının ilgimi çektiğini söyledim. Şiirlere karşı da her zaman meraklı olduğum bir gerçekti sadece klişelerden kendime ayıracağım vaktim yoktu ki okumaya hatta yazmaya vaktim artsın.Geldiğimde karımın isteklerini karşılamaya ayıracağım iki yönüyle; zevk ve sorumluluklar ortaya çıkıyordu ya da diğer gün yapacaklarımı,programlarımı ve müşterilerin arz taleplerini düzenliyordum. O sorduğunda bana nelerin farklı olduğunu hayatta, pek bir cevap bulamıyordum söyleyebilecek. Sevdiklerim ve yapmak istediklerim vardı ama sadece boş zaman listelerindeydi halbuki fotoğraflamakta bu değildi hiç. İnsanların görünmeyen saf ışıklarını çıkarabileceğimi umuyordum bir zamanlar. Hiç bir alakası yoktu şuanki durumun bununla. Küçüklüğünde hayal ediyorsun ve git gide realitenin bu durumdan bambaşka bir şey olduğunu öğreniyorsun ki bu da bazen insanoğluna büyük bir boşluktan başka bir şey vermez. Bir zamanlarımın mutluluk kaynağı ve hayat sorgulamamda hep yanımda olan kadındı o, Bianca..

Ekim 12, 2010

8mm- monochrome- point mort

Uyanıyorum
penceredeki küçük aralıktan bakıyorum
'yüzlerce kilometre öteden geliyorum
karanlık olan hiçbir şeye ait değilim artık'
diyor üzerinde rengarenk tüllerden bir sabahlık geçirmiş kuş
masum donuk bir bakışı var
derken yanına uzanıyorum
hala uyumaya devam mı ediyorsun,
ama ben buradayım..
kentlerimizin her birinde güneş açmış gibi
rüyanı sergiliyorsun bana, içeri dalan patavatsız güneşe
resmedilecek tarzda
güzel renklerden sabahlığı olan kuşlar var hep
sokaklar çıplak değil, rengarenk!
düşüncesizce koşuşturan insan kalabalığından arınmış.
güneşe doğru gitmek için seni bekliyorum bir tepede
yusyuvarlak, yemyeşil, güzel bir ağaç ve üzerinde sayısız yuva kurmuş kuşlar
dağın başında bir de piyanist var
sert parmaklarıyla ne kadar da ince dokunuyor piyanoya
duygulu, kırılgan, aşka savaşlar veriyor
sanki anı görüntülüyor
yanıma geliyorsun
yanakların tombullaşıyor gülücüklerinden
bisikletin tek tekerlekli mi, farkına yeni varıyorum :)

senin uyanmanı bekliyorum sarılmak için
öpücüklere boğmak için seni
ama seni izlemeninde tadına doyum olmuyor.

dün gece geliyor aklıma
belki de en uzun geceydi yaşadığımız
kısa lafın uzunu
yüreğinle birlikte yürümemi iste benden
geçen gün diye bir şey kalmamalı
geçiyor işte zaman
o kadar hızlı ki sadece sorduğumuzla kalıyoruz...
hatırlatmalar bir öpücüğün yerine koyulmaya değer mi?
hiçbir rüya bu kadar sonsuza yakın olamazdı
seninle onu paylaşmak güzel
yaşayalım istiyorum elimizde tek bir rüya kalmayana dek
bana aşkını getirmeni istiyorum.
elimden tutan olmadığında bile sana sarılmak istiyorum
bir zahirin elinde tek bir ada gibi
en çok istenen o duygulara sahip
o aşka..



Beni etkileyen..
Yann Tiersen parçaları
 8 mm- monochrome - point mort -comtine d'un autre ete: l'apres midi